Ucsuzkalem.com’un Öyküsü

Şahsıma ait bir web sitesi, daha doğrusu bir blog oluşturma isteğinin altında yazma tutkusu yatıyor. Yazma tutkusu fazla iddialı oldu belki, yazmayı sevmek de diyebiliriz. İçimden geçenleri kelimelerle çiziktirmekten çok hoşlandığımı lisede fark ettim. Kelimeleri eğip bükmeyi, uzun ve devrik cümlelerle anlatım bozukluğu yapmadan bir metin dokumayı seviyordum. Günlük tutmayı, sevdiklerime küçük notlar veya mektuplar yazmayı seviyordum. Okuduğum kitaplardaki bazı pasajların kelime örgüsüne hayran kalıp notlar alırdım bazen.

Yazmaya Ne Zaman Başladım?

İlköğretimde yazılılarda arada sırada istenen “kompozisyonlar” dışında yazmıyordum. Liseye başladığımızda çok sevgili edebiyat öğretmenim Sevil Köslüoğlu bir cümle okudu ve bunun hakkında yazmamızı istedi. Sınıftan of pof sesleri yükselince hiç unutmadığım şu sitemde bulundu:”Lisede öğrenmezseniz nerede öğreneceksiniz yazmayı?” Ne kadar haklıydı… Bir öğretmen olarak görüyorum ki okullarda öğrenciler yazmaya teşvik edilmiyor. Okuma alışkanlığını bile kazandıramadığımızdandır belki de. Zaman zaman öğrencilere ve velilere rehberliğe ihtiyaç duydukları konularda birkaç yazı sunayım diyorum, ancak okunmadığını görüyorum. Bir iki paragrafı geçen yazıların pazarlama değeri düşük. Sosyal medyada paylaşımlara düşülen notlar bile okunmadan hızla göz atılıp geçiyor. Bu hengamede kalemi ya da klavyeyi eline alıp kim yazacak? E ondan sonra gelsin yazım yanlışları gitsin anlatım bozuklukları. Bak yine atarlandım kendi kendime : ) Velhasıl, lise birinci sınıftan itibaren öğretmenimiz bizi sık sık yazmaya teşvik etti, yazmayı sevdiğimi ve becerdiğimi fark ettim. (Bu arada bakın bir öğretmen ne çok şeyi değiştirebiliyor.) Lisenin Yeniden Yeşeren adlı dergisinde birkaç yazım yayınlamıştı, yine Sevil öğretmenimin destekleriyle.

Yetenek?

Bu noktada bir özeleştiri yapma ihtiyacı hissettim. Yazmayı beceriyorum dedim, çünkü hayal gücü ve yaratıcılık noktasında zayıf olduğumu görüyorum. Sadece kelimeleri doğru kullanıp ifade etmek istediklerimi aktardığımı, cümleleri düzgünce oluşturduğumu ve metin örgüsünü-akışını iyi kurduğumu düşünüyorum. Bu bir yetenek midir bilemedim şimdi.

Bir de ağabeyimin bir sözünü hep kafamın bir yerlerinde, bazen çıkıp selam veriyor: “Sen bir yazar ol, bildiklerini herkese anlatırsın.” Yine unutmadığım bir sözü daha var: ”Cevaplar ve ezberler yerine sorular üret, soru sor, o zaman daha iyi öğrenirsin.”

Kitap Yazmak

Kitap yazma girişimim de olmadı değil. Üniversitenin ilk iki senesinde günümün önemli bir kısmı otobüs yolculuğuyla geçiyordu, Başakşehir’den Hisarüstü’ne gidip geliyordum. En az iki, bazen beş saatim yolda geçiyordu. Otobüste yaşadığım ilginç olaylar, edindiğim deneyimler, yaptığım çıkarımlar, toplum manzaraları, ürettiğim fikirler ve daha nicelerini insanlarla paylaşma isteği doğuyordu içime. Zaman zaman sosyal medyada ufak notlar aracılığıyla bunu yapıyordum da. Sonra baktım testi iyice doldu, bir kitap yazacak kadar malzeme birikti, o zaman tasarlamaya giriştim. Ancak kitap tasarı aşamasında kaldı. Okula yakın yere taşınıp yol kısalınca otobüs maceraları da sona erdi ve ilham söndü.

Nam-ı Diğer Writing

Üniversitede hazırlık sınıfındayken yazma noktasında başka bir pencere açıldı: İngilizce yazma. Yine burada bir öğretmen giriyor devreye. Zeynep Zarakol, sıkı disiplinli ve bol kazanım odaklı bir okutmandı. Özellikle de yazı konusunda çok titizdi ve kolay kolay not vermezdi. Yazmamızın gelişmesi için müfredattaki yazıların dışına her hafta kişisel serbest bir yazı ödevi vermişti, böylece İngilizce yazma konusunda epeyce gelişme göstermeme destek oldu. Hatta kış tatili için verdiği iki sayfalık hikaye ödevini öyle özenerek yazmıştım ki, “Bu fazla güzel, sen yazmış olamazsın.” diyerek not kırmıştı : ) Bir gün “Blue” adındaki bu öyküyü de sizlerle paylaşırım belki. Aynı şekilde lisans eğitimimde de alanım itibariyle bolca makale ve kompozisyon yazıyordum. Şunu da belirtmeliyim ki İngilizce yazma becerisini yalnızca Boğaziçi’ndeki eğitime değil, lisede aldığım sağlam İngilizce eğitimine de borçluyum.

Dergi Çalışmaları

Lisede Yeniden Yeşeren’de yazdığımı söylemiştim. Başta Yeşeren adıyla çıkarılan dergi birkaç yıl ara verinde Yeniden Yeşeren adıyla “yeniden” okuyucularıyla buluşmuştu. Boğaziçi’ndeyken Boğaziçi Yöneticiler Vakfı’nın desteğiyle çıkarılan BUCümle dergisinin bir sayısında aktif olarak çalışmıştım. O sayısı yayınlanmadan önce dergi çalışması durdurulmuştu ve sayı SonCümle adıyla son kez basılmıştı. O sayıda İstanbul’da Öğrenci Olmak diye bir yazım yayınlanmıştı. Şimdi okuduğumda beğenmiyorum, o ayrı. Buyurun link:

https://soncumledergisi.wordpress.com/2012/07/07/istanbulda-ogrenci-olmak/

Mektup Arkadaşlığı

Yazmayı en sevdiğim zamanlardan biri de yakın dostum Aslı’yla (bazıları ona Merve der) mektuplaşmamızdı. Tamam mesajlaşıyorduk, tamam telefonla görüşüyorduk, tamam tatillerde bir araya geliyorduk evet. Ama bu sanat aşığı ve sanatkâr insanla edebi içerikli, süslü cümlelerle bezenmiş mektuplar doğurmanın tadı bambaşkaydı. Mektuplarımız mutlaka bir şarkı eşliğinde yazılırdı ve yine aynı şarkı eşliğinde okunmalıydı. Hayatın türlü meşgaleleri içinde sönüp giden bu ateşi belki yeniden canlandırırız, kim bilir? Sadece Aslı değil, hayat arkadaşım Yusuf’a da mektuplar yazdım. Özellikle de uzun ayrılıklar yaşayacağımız zaman gitmeden önce birer mektup tutuştururduk birbirimizin ellerine.

Web Sitesi Yazıları

Yıllar geçiyordu ve yazma hevesi bir yanıp bir sönmeye devam ediyordu. (Hallere bak : ) ) Eşim Yusuf ve arkadaşımız Mehmet’in bir girişimi olan OkuldanEve.com için metin yazarlığı ve içerik üretimi noktasında epeyce uğraş verdim. Aktif olarak yazdığım zamanlardan biriydi. Özellikle alanımla ilgili pek çok içerik ürettim, çoğu da çalışırken kullandığım materyallerdi. OkuldanEve’deki yazılarıma göz atmak için buraya tıklayabilirsiniz. Oğlum doğduktan sonra bilgisayarı neredeyse karantinaya aldığımızdan yazma işleri benim için bir fanteziye dönüştü.

Tamam Anladık, Ucsuzkalem.com Nasıl Ortaya Çıktı?

Yaklaşık bir yıl önce eşim Yusuf kendi web sitesinde (yusufihsankurt.com) yazılar yayınlamaya başladı. Müzik, ekonomi, hayata dair türlü şeylerle ilgili yazıyor. Yazılarını okurken çok keyif alıyorum, kendisi de insanlarla bir şeyleri paylaşmanın çok keyifli olduğunu söylüyordu. Uzun süredir yazmayan ben bir an öyle heveslendim ki, blog açmaya karar verdim bir anda. Ama sonra eşimin de önerisiyle web sitesi oluşturmayı tercih ettim. Ve başladık isim düşünmeye…

Beni yansıtan bir isim olmalıydı, aynı zamanda da içerik hakkında da fikir vermeliydi. Türlü elemelerden sonra içinde kalem ifadesinin olması gerektiğine karar verdik. Hemen ardından eşimle aynı anda “uçsuz kalem” geldi aklımıza. Uçsuz, yani sınırsız; her konuda yazabilirim. Uçsuz, yani batmayacak. Bu yazı ile birlikte kendi küçük serüvenimi başlatıyorum.

Amma Çok Uzattın!

Yazıma başlarken amacım sitenin içerik ve amacı hakkında bilgi vermekti. Ama gördüm ki yazma tutkumun hikayesini anlatmadan bu iş de olmuyor. Ve yazdıkça sanki üzerimdeki tozları silkeliyormuşçasına ferahladım ve içimden gelenleri bozmadan, değiştirmeden aktardıkça özgürleştiğimi hissettim. İyi ki yapmışım. Burada hayata dair türlü gözlemlerimi; çeşitli konularda deneyimlerimi ve tavsiyelerimi; gezi notlarımı; çocuk gelişimi, psikoloji ve eğitimde rehberlik konularında bildiklerimi; kısacası içimden gelen her şeyi paylaşacağım. Şimdiden, sürç-i lisanım olursa af ola!

Sevgiyle,

Emine KURT

Bunlara da göz atın

3 yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir