İnternet Dizisi “Şahsiyet” Üzerine

Haluk Bilginer ve Cansu Dere’nin başrolde olduğu Şahsiyet dizisi internet ortamında yayınlanmış, 2018 yapımı 12 bölümlük bir dizi. Polisiye türündeki bu dizi hakkındaki görüşlerimi yazmadan önce internet dizileri konusuna değinmek istiyorum.

İnternet vs. TV

2010’lu yıllarda internet kullanımı artışının daha da hızlanmasıyla insanlar dizi ve filmleri sanal ortamda izlemeye başladı. Geçmiş veya güncel diziler izleyiciler tarafından çoğunlukla internetten izleniyor. Sadece istediğimiz zaman izleyebildiğimiz için değil, ileri sarabilmek ve reklamsız/sansürsüz izleyebilmek için de interneti tercih ediyoruz. Digitürk, DSmart out; Youtube, Netflix, Puhu Tv in. Öyle ki bazı dizilerin televizyondaki izlenme oranı internette izlenmeye göre çok düşük olup final yapmak zorunda kaldı (bkz. Kardeş Payı) veya yayından kaldırıldı (bkz. Ulan İstanbul, televizyondan kaldırılınca İnternet’ten yayınlanmaya devam etti ancak maliyet kurtarmayınca final yaptı.) Şimdilerde ise televizyonlarda hiç yayınlanmayan, internet ortamlarında gösterilen dizilerin popülaritesi arttı. Bu diziler televizyonda gösterilmediği için sansürsüz oluyor, işlediği konular kısıtlı olmuyor  ve reklam kuşağına maruz kalmıyorsunuz. Televizyon kanallarının dayatmalarına maruz kalmadığı için bölümleri çok daha kısa sürüyor, bölüm sayısı da az olunca konu daha derli toplu işlenebiliyor ve tutarlı kalıyor. Üstelik beğenilme ve izlenme kaygısı daha fazla olduğundan kaliteli ve özgün yapımlar karşımıza çıkıyor. “Ah ah nerede o eski diziler!” dediğimiz, zaplarken karşımıza çıkan sahnelerden illallah ettiğimiz şu günlerde bu internet dizileri çok daha izlenesi. İşte bu güzel yapımlardan biri de “Şahsiyet”.

Birkaç internet dizisi bitirdim, çoğunu beğendim. Örneğin Onur Ünlü’nün Görünen Adam’ı çok iyiydi. Peki neden Şahsiyet’i anlatmak istedim? Bu soruyu cevaplayacağım ama önce spoiler vermeden dizinin içeriğini anlatayım.

Şahsiyet’in konusu

Alzheimer teşhisi konan emekli adli katip Agâh Beyoğlu seri cinayetler işlemeye başlar. Kariyerini bırakıp cinayet büroda tek kadın komiser olarak çalışmaya başlayan Nevra Elmas bu cinayetleri soruşturmakla görevlendirilir, çünkü bu seri katil maktullerin üzerinde Nevra’ya mesajlar bırakmaktadır. Bir yanda hastalığının getirdiği aksiliklere rağmen kusursuz cinayetler işleyen ve ustaca yalanlar söyleyen yaşlı bir adam, bir yanda kadın olduğu için mobbing’e uğrayan kararlı ve yetenekli bir polis. Yönetmen konuyu oldukça sürükleyici bir biçimde işlemiş, bir bölüm bitince diğerini başlatmadan edemiyorsunuz. Sürükleyiciliği bir kenara, dizinin diğer beğendiğim yönlerini sıralayayım.

Oyuncular

Her ne kadar yönetmen ve senaryo bir yapımın kalitesini belirlese de, oyuncular o yapımın daha güzel olmasını sağlıyor. Bakınız, Haluk Bilginer. Agâh rolü için başka bir oyuncu düşünemiyorum. Haluk Bilginer’in usta oyunculuğunu Tatlı Hayat, Güneşin Oğlu, Masumiyet, Kış Uykusu gibi yapımlardan biliyoruz. Mimikler, postür, diksiyon… tam bir sanat gösterisi. Bu kadar Haluk Bilginer güzellemesi yeter 🙂 Cansu Dere’nin bana göre vasat oyunculuğu bazı sahnelerin yaratacağı etkiyi baltalıyor belki ama yine de tam bir Nevra Elmas olmuş bence. Cast ekibi oldukça başarılı, Agâh’ın torunu Devâ mesela, ilk kez bu dizide gördüm, diğer karakterler gibi o da cuk oturmuş. Başka bir sürü sevdiğimiz oyuncu var. Hümeyra, Müjde Ar, Şebnem Bozoklu, Necip Memili, Şenay Gürler ve İbrahim Selim bunlardan bazıları.

Tiratlar

Dizi ve filmlerdeki tiratlar benim en sevdiğim sahneler. Şahsiyet de bu konuda bir şölen sundu bana. Her bir karakterin tiratlarını seyrederken dizinin bende yarattığı etki şahlandı, abartmıyorum.

Göndermeler ve mesajlar

Tiratları neden sevdim sandınız 🙂 Toplumsal mesajları bayağı bir şekilde, gözümüze soka soka veren ve bize asıl sorunları unutturan magazin sorunları yansıtan yapımları bir kenara bırakırsak, bir yapımın en önemli unsuru belki de verdiği mesaj. Leyla ile Mecnun’un göndermelerini çok sevmedik mi? Şahsiyet’i bu kadar çok sevmemin en temel sebebi de asıl aktarmak istediği, asıl dikkatimizi çekmek istediği o toplumsal mesaj. Dizide toplumun kanayan yaralarından belki de en ağır olanı işlenmiş. Ama bir yönüyle değil, pek çok yönüyle. Üstelik bu ana meselenin dışında yine topluma dair türlü meselelere  değiniliyor. Göndermeler ve mesajlar ustaca yedirilmiş, hatta dizi bitince dedim ki yakalayamadığım ne gönderme olmuştur kim bilir.  Agâh’ın cinayetleri işleme sebebi son bölümlerde anlaşılıyor belki ama daha ilk bölümden itibaren toplumdaki mevzubahis soruna sık sık dokunuluyor. Hatta tüm dizi aslında bu meseleden ibaret. Spoiler vermemek için saçmalamış olabilirim 🙂

Sahne akışı

Belki sahne akışı dediğim şeyin bir terim adı vardır ama bilmiyorum tabi. Şunu kastediyorum; bir sahneden diğerine geçiş ve olayların sunuluş sırası. Flashback’ler, tersten anlatmalar, farklı zaman ve mekandaki olayları birlikte göstermek ve daha pek çok yöntem oldukça iyi kullanılmış. Çok beğenilen yabancı dizileri aratmayan cinsten. Diziyi sürükleyici yapan şey de bu aslında. Ve bir de tabi ki görüntü açıları var, her şeyi daha da güzel hale getiriyor.

Hem gerçek hem sahte

Şahsiyet’teki sembolizm insanın hoşuna gidiyor. Murat Menteş’in kahramanlarına koyduğu isimler gibi, hem gerçek hem sahte ögeleri var. Gerçekte olmayan binalar, şehirler, mekanlar… Ama aslında çok gerçek, ısrarla var olan, hep karşımıza çıkan cinsten.

Teşekkür

Bize böyle bir ziyafet sunduğu için yönetmen Onur Saylak’a teşekkür eder, devamını dileriz. Bir de sıkışık trafikteki minibüsten kendisine gülümseyen kadına gönderdiği çiçekler için.

Bonus: Spoiler zamanı

Keşke diziyi izlerken notlar alsaydım da dikkatimi çeken her şeyi paylaşsaydım. Şimdilik sadece aklımda kalanları yazacağım.

En eğlenceli kısımlardan biri olan Müjde Ar’ın Vural’ın kafasını arabanın penceresine sıkıştırıp sürüklemesi sahnesi 🙂 (Bkz. İffet) Ayrıca yılanın başının adının da Cemil olması var. Yönetmen bu Yeşilçam filminden oldukça etkilenmişe benziyor. Tecavüzü normalleştiren ve erkeği yücelten bu filmin intikamını Müjde Ar yıllar sonra aldı, tebrik ediyoruz.

Diğer filmlere göndermeler burada bitmiyor. Hümeyra’nın Şahsiyet’te canlandırdığı Feza rolü gibi Unutursam Fısılda filmindeki Ayperi rolü de alzheimerdı.

Bir de Kambura var tabii ki. Aslında Kambura diye bir yer yok, dizide gördüğümüz yer Gölyazı. Gerçekte olmayan bir yer gerçekte olmayan bir plaka numarası ile gösteriliyor: 96. Belki de orada yaşayanların sırtında taşıdıkları yükler, yalanlar, yolsuzluklar ve tüm toplumsal sorunlar yüzünden adı Kambura. Şehirden ayrı bir ada olması, küçük bir yerde birbirleriyle sıkışıp kalan ve kaçamayan, çürüyen insanları temsil ediyor. Ek olarak, Cemil’in Kambura’ya olan bağlılığı bana ırkçılık illetini hatırlatıyor.

Gazeteci Ateş aracılığıyla medyanın topluma yarardan çok zararı dokunan yanlarının yanı sıra, mesleğini icra etmek üzere yaşamını kaybeden Uğur Mumcu gibi gazetecileri de hatırlıyoruz. Şahsiyet bize sürekli “HATIRLA” diyor. Bize unuttuğumuz şiddeti, istismarı, ayrımcılığı, yolsuzlukları hatırlatmak istiyor.

Cinsel istismar konusuna dikkat çeken eserlerin çoğunda yalnızca bir kadın ya da bir grup istismara uğramış olarak gösteriliyor sadece. Ama Şahsiyet gerçeği yansıtıyor, cinsel istismar sandığımızdan çok daha yaygın ve herkesin başına gelebiliyor.

Evet, kadın odaklı bir dizi Şahsiyet. Ve son sahnesi de yönetmenin dileğini, umudunu, hayal ettiği dünyayı resmediyor: Çocukların herhangi bir şiddete ve istismara maruz kalmadığı, gülüp oynadığı bir dünya.

 

Bunlara da göz atın

1 Yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir